8 Nisan 2020 Çarşamba

Görü Metaforları


Stan Brakhage

Çeviren: Suzan Sarı
İnsan yapımı perspektif yasalarına uymayan bir göz canlandırın gözünüzde, kompoziyon mantığından bağımsız bir göz, her şeyin ismine tepki vermeyen ama hayatımız boyu süren algı serüveniyle karşılaştığımız her bir nesnenin ismini bilen bir göz. “Yeşil”den bihaber, emekleyen bir bebeğe göre bir çayırda kaç renk vardır? Işık, eğitimsiz göze kaç gökkuşağı yaratabilir? Bu göz sıcaklık dalgalarının sapmalarının ne kadar farkında olabilir? Anlaşılmaz nesneler, sonsuz çeşidiyle parıldayan hareketler ve sayısız renk tonuyla capcanlı bir dünya hayal edin. “Önce söz vardı”dan önceki bir dünyayı hayal edin.
Görmek akılda tutmak, dikkatle bakmaktır. Görünürdeki tüm korkuları elemek, hedef bu olmalı. Bebeğin gözüne içkin olan görü bir kez verilmiştir, ki o göz masumiyetin kayboluşunu diğer bütün insan özelliklerine göre daha zarif yansıtır, bireyin ölüme doğru artan görme kaybıyla ilerleyişini yansıtır.
Ama insan geri gidemez, hayalinde bile. Masumiyetin kaybından sonra sadece nihai bilgi, yerinden oynayan mili dengeleyebilir. Yine de ben dile yabancı bir bilgi arayışı öneriyorum, görsel iletişime dayalı, kelimenin en orjinal ve derin anlamıyla algıdan bağımsız.
Görü Azizinin ve sanatçının yüksek bir görme, görü yeteneği olduğunu düşünün. Sözde halüsinasyonların algı diyarına girmesine izin verin, insanoğlunu, hızla kullanmaya hazır olmayan şeyler için her zaman küçümseyici bir terminoloji bulmasına imkan verenler de dahil; rüyalardaki görüleri kabul edin, ister gündüz düşleri ister gece rüyalarındaki, gerçek diyebileceğiniz sahneleri; gözkapaklarınızı bastırdığınızda ve gerçekten algıladığınız o hızla hareket eden soyutlukları kabul edin. Yalnızca üzerine odaklandığınız görsel fenomenlerden etkilenmediğinizin farkına varın ve bütün görsel etkilerin derinliklerini duymaya çalışın. Bebeklikten sonra zihin gözünün öldürülmesine gerek yok, bu dönemde görsel anlayışın gelişimi neredeyse evrensel olarak terkedilmiş olsa da.
Bu çağ, ölümün az ya da çok çürümüş bir kafatası ve kemikten başka sembolü olmayan bir çağdır... ve toptan imha korkusunun yaşandığı bir çağdır. Cinsel sterilliğin akıldan çıkmadığı ama her yıkıcı tecellinin kendi fallik doğasının neredeyse evrensel olarak algılanamadığı bir zaman bu. Bu çağ kendini soyut uzamda madden yansıtıp kendini mekanik olarak tamamlamanın yüzeysel yollarını arayan bir çağdır çünkü kendini görünürdeki neredeyse bütün dış gerçekliğe ve hatta kendi algılanabilirliğinin fiziksel hareket özelliklerinin organik farkındalığına kör etmiştir. Keşfedilen en eski mağara resimleri ilkel insanın, korkunun nesnesinin nesneleştirilmesi gerektiğini bizden daha iyi anlamış olduğunu gösterir. Tüm erotik büyü tarihi korku sahibi olmanın tarihidir. Nihai görselleştirme arayışı korkunun olduğu yerde nihai sevginin olamayacağı en derin insan anlayışından Tanrıya yönelmiştir. Ama çağımızda kaçımız kendi çocuklarımızı algılamaya çalışıyoruz?
Sanatçı çağlar boyu görü ve görselleştirme geleneğini sürdürdü. Günümüzde çok azı görsel algı sürecine en derin anlamıyla devam edip ilhamlarını sinematik deneyimlere dönüştürdü. Bunlar hareketli resim imgesiyle mümkün kılınan yeni bir dil yaratırlar. Kendilerinden önce korkunun en büyük ihtiyaçları belirlediği yerde yaratırlar. Doğum, seks, ölüm ve Tanrı arayışıyla ilgili derin endişeler taşır ve bunlarla imgesel olarak baş ederler.
Kaynak: Stan Brakhage, Metaphors of Vision






0 yorum:

Yorum Gönder