6 Ocak 2020 Pazartesi

LUCRECIA MARTEL’LE SÖYLEŞİ

“HİÇBİR ZAMAN KORKMADIM,” LUCRECIA MARTEL’LE SÖYLEŞİ
Gerd Gemünden ve Silvia Spitta
Çeviren Suzan Sarı



Lucrecia Martel’in filmi Zama (2017) on sekizinci yüzyılın sonlarında İspanyol İmparatorluğunun uzak kolonilerinde geçiyor. Film geleneksel koloni maceralarıyla ilgili önyargıları parodi düzeyine kadar zorluyor. Arjantin'li yazar Antonio Di Benedetto'nun 1956 yılında yazdığı aynı isimli romana dayanan film, İspanya Kralının sadık hizmetkarı, Kreole (Amerika'daki doğan İspanyollara verilen ad, ikinci sınıf vatandaş sayılırlar) hakim Don Diego de Zama'nın (Daniel Giménez Cacho) içinde olduğu durumu anlatıyor. Taşraya sürgün edilmesine içerleyen Zama, karısının ve ailesinin yaşadığı Lerma'ya naklini, görevinin getirdiği ölümcül rutinden kurtulabileceğini umduğu için dört gözle beklemektedir.

Zama'nın kendisini yıkıma götürecek olanlar dışında hiçbir planı  düzgün yürümez. Eylemleri tutarsız ve anlaşılmazdır. İlk sahnede çamur banyosu yaparken kendisini sinsice röntgenleyen yerli bir kadını acımasızca kırbaçlarken görürüz. Ardından bir tutukluya yapılan işkenceyi kayıtsız bir şekilde izler. Böylece izleyici Zama'nın hayal kırıklığının durmadan inkar ettiği cinsel, finansal ve siyasi arzularından kaynaklandığını anlamaya başlar. Zaman geçtikçe bir vali gelip bir vali gider ve Zama gittikçe daha yoksul ve acınası bir hale gelir. Üstlerinin takdirini kazanabilmek için tehlikeli bir suçlunun peşine düşmek için gönüllü olur. Aldığı bu risk onu yerli bölgelerin içlerine götürecek ve bundan tek kazancı da ait olamama ve zihinsel durumunun daha kötüye gitmesi olacaktır.

Martel’i bugün bütün dünyadaki en yaratıcı ve cesur çağdaş yönetmenlerden biri yapan meşhur Salta üçlemesidir. Üçleme La cienága (Bataklık, 2001), La niña santa (Kutsal Kız, 2004), ve La mujer sin cabeza (Başsız Kadın, 2008) filmlerinden oluşur. Filmlerin üçü de iki yüzlülük, yozlaşma ve cinsel ihlallerle bozulan bir toplumda yaşayan ortasınıf mensubu kadınlar ve yetişkin kızların etrafında gelişir. Şimdi ve burada geçen bu filmler bir yandan ataerkil yapılarıyla birlikte ruhsuz ve bozulmaya başlamış aristokrasiyi öbür yandan da Arjantin toplumundaki diktatörlük sonrası döneme hakim ırkçılığı, kararlı ve yaldızsız bir şekilde resmeder.

Önceki eserleriyle biçimsel ve politik olarak uyumlu olsa da Zama, Martel’in artık yepyeni bir yöne gittiğini gösterir.1 Bu onun hem ilk edebi uyarlaması, hem de yerlisi olduğu Salta dışında geçen ve başrolünde bir erkeğin olduğu ilk filmidir. Film dünyayı abartılmış bir gerçeklik gözlüğünden resmetmek yerine onu yeni baştan kurduğu için büyük bir sıçramadır. Zama büyük bir nehrin kıyısındaki küçük bir kasabada yaşar (günümüzde Paraguay’ın başkenti olan Asunción’da geçer ancak çekimler kuzey Arjantin’deki Formosa’da yapılmıştır). Film imparatorluğun kibrini ve ürettiği paradoksları, türe özgü formüllerden özenle kaçınıp zaman zaman aşırıya kaçan bir düzeyde (Chaco bölgesindeki boğucu sıcakta geçen buhar banyosu sahnesi gibi) fantazi ve hayal gücüne yaslanarak çarpıcı bir şekilde resmeder. Taşradaki durgun hayatı boyunca, yazgısı üzerinde söz sahibi olmayan biri olarak Zama tipik bir koloniyal kahraman değildir. Hikayesi de tipik bir tarihi epik değildir: sorunlarının kaynağında kendi topraklarına uzak olmasının yanısıra kendisinin hayal kırıklığı ve beklenti arasında durmadan gidip gelen ikinci sınıf bir vatandaş olduğunu düşünmesi yatar. Burada üniformalı kalabalıklar ya da büyük muharebeler yerine başlar başlamaz sona eren çatışmalar vardır.

Hikayenin çoğu görkemli yapılarda değil, İspanyol memurlarının kraliyet giysileriyle aşırı uyumsuz olan viran barakalarda geçer. Barakaların yapboza benzeyen kat planlarının dar planda çekilmesi ve planlara yapılan seçici odaklanma Martel’in, filmlerinde devamlı başvurduğu, yönünü kaybetme hissini pekiştirir. Heybetli bir lama da dahil olmak üzere hayvanlar sürekli plana girip, doğanın medeniyete hiçbir zaman boyun eğmeyeceğini ispatlarcasına doğrudan kameraya bakarak sürreal bir etki oluştururlar. İspanyol hegemonyası birçok beyaz olmayan karakterin dahliyle sınanır; Bunlar hem kadife frak hem de peştemal giyen köleler ve filmin üçte ikisinden itibaren, kritik bir rol üstlenmeden önceki halleriyle izlediğimiz aynı cemaat içindeki çeşitli yerli kabilelerin üyeleridir.

Martel’in, ekran-dışı uzam ve merkezsiz kompozisyonlar dışında kasten katmanlı sessel ve görsel ipuçlarını kullanması izleyicide kahramana musallat olan keder ve idrak eksikliğini yeniden ürettiği karmaşık bir duruma neden olur. Yine de zaman ve bu varoluşsal drama ile Kafkaesk kabusun karışımı, Martel’in çarpık mizahıyla aktarılan çok hafif bir parodik havayla baltalanır. “Gece körler için daha güvenlidir” ya da “Avrupa’yı en iyi hatırlayanlar oraya gitmeyenlerdir” gibi replikler buna örnektir. Kronolojik anlatısız müzik 2(Martel için bir ilk daha) hayali bir geçmiş duygusunu daha geleneksel koloniyal maceralarının tekrarına düşmeden güçlendirir. Martel'in filmlerini izlemek hipnoz edici ve insanı sarmalayan, etkisi genelde film bittikten sonra da süren bir deneyim olabiliyor. Bu durum Zama için özellikle geçerli, Zama kendisini defalarca izleten bir film.

Di Benedetto’nun romanı üçlü bir yapıdadır, parçalar sırasıyla 1790, 1794 ve 1799'da geçer ve geçtiği dönemde yaşanan gerçek olaylara sık sık gönderide bulunur. Ancak Martel'in uyarlamasında daha eliptik bir zaman hissi vardır: hikayesini periyodik şekilde anlatışı büyük resmi yavaşça ortaya çıkarır. Lucrecia Martel'in Zama'sı son dönemin Latin Amerikan filmlerinin oluşturduğu koloniyal geçmişi anlatmanın ezberlenen yöntemlerine meydan okuyup sıkça parodisini yapan küçük ama etkin topluluğa katılır. Bu başlıkta toplanabilecek diğer filmler Brezilyalı Joaquim (Marcelo Gomez, 2017) ve Vazante (Daniela Thomas, 2017); Niles Attalah’ın Rey/King (Chile, 2017), ve Martel'in hemşerisi Lisandro Alonso Jauja'sı (2014). Martel'in tarzı anlattığı geçmişi tamamen kendisine ait kılar.


Zama'nın en çarpıcı yanlarından biri renk şemasıdır. Filmin ilk bir saatinde soluk pembe, kumlu nehir kıyılarının toprak rengi ve mavinin bazı tonları gibi yumuşak renkler hakimken son saatte parlak yeşiller ve kırmızılar çarpıcı bir zıtlık oluşturur. Final sahnesindeki büyüleyici, hatta körleştirici bir kesmeyle yıkanmış bir nehir kıyısından Chaco bölgesinin parlak yeşil bitkilerine ve hayvanlarına dönüşü Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey (1968) filmindeki taş devrinden uzay çağına yaptığı kesmeyle aşık atar.

Di Benedetto meşhur olmadan öldü, romanı Zama genç nesil Latin Amerikalı okur tarafından geçen on yılda yeniden keşfedildi ve artık modern bir klasik sayılıyor. Ölümünden sonra kazandığı şöhrette Şilili yazar Roberto Bolaño'nun da katkısı vardır. “Sensini” (1997) adlı öyküsünde açıkça Di Benedetto'dan bahsetmektedir. Öyküde yazar olmaya çalışan bir genç ve kitaba adını veren bu yazarla mektuplaşmaya başlayan coşkulu hayranını (üstü kapalı Bolaño'dur) anlatılır. Bolaño gerçekten de 1980'lerin başlarında, her ikisi de İspanya'da sürgündeyken Di Benedetto ile yazışıyordu.3 Zama, Esther Allen'ın ödüllü çevirisiyle nihayet ilk kez İngilizce'de. 4

Martel'in filminin en çarpıcı sonucu Zama'nın İngilizce çevirisinin yayımlanması değil. Ünlü Arjantinli yazar Selva Almada filmin Formosa'daki setini ziyaret edip Martel'i çalışırken izleyip edindiği izlenimleri ve burada yaptığı kısa skeçleri not etti.5 Almada, yönetmenin en çok oyuncu seçimi ve çekimler sırasında Martel'e güvenip saygı duymaya başlayan yerli Qom cemaatinin üyelerinden olan amatör oyuncularla etkileşimlerine odaklandı. Almada ince kitabında yerlilerin aşırı yoksulluk, kısa ömür beklentisi, yüksek ergen gebeliği oranı ve yaygın uyuşturucu kullanımı gibi istikrarsız yaşam koşullarını anlatır. Almada artık dillerinin öğretilmediğini ve şamanlarının olmadığını belirtir ki bu da Qom'un unutulmaya mahkum oldukları anlamına gelir.

Almada, Martel'den bahsederken "Sevgi ve saygıdan oluşan arkta incelikle ve özenle hareket ediyor. On dokuzuncu yüzyıl kaşiflerine benziyor. Hatta 21. yüzyıldaki nadir bir kuşa"6 der. Rara avis7'in bu son imgesi, Martel'i nesiller boyu geniş bilgisi, hayal gücü ve parlak zekasıyla koloninin barok dehası olarak saygı gören Meksikalı rahibe ve şair Sor Juana Inés de la Cruz'la karşılaştıran Latin Amerikalı izleyici için anlamını kaybetmiş değildir.

Manuel Abramovich’in premiyeri Zama gibi Venedik Uluslararası Film Festivalinde yapılan belgeseli Años Luz (Işık Yılı, 2017) aynı yerde çekim yapmaya çok farklı bir boyut getirir. Film, adını Martel'in Abramovich'e gönderdiği bir epostadan alır. Epostada Martel, Abramovich'in onun filmini yapma teklifine "Bir filmde kahraman olmaktan ışık yılı kadar uzaktayım" diyerek yanıt vermiştir.

Abramovich'in ve Martel'in hayranlarının şansına konu böyle kapanmadı. İşiyle haşır neşir bir kadının oldukça kişisel bir portresini yapan Años Luz, bildiklerimize benzemiyor. Martel'i oyuncuları yönlendirirken, ekibiyle fikir alışverişi yaparken ve zaman zaman Abramovich'in sette bulunmasından rahatsız olurken izleriz. Abramovich Soldado (Asker, 2017) belgeselindeki gibi küçük kamera hareketleriyle, gözleme dayalı bir tutumu yeğler. Martel'in mükemmeliyetçiliğini, belli bir kelimenin telaffuzu gibi ya da aksan ya da vurgulama ya da hayvanların plana tam yerleştirilmesi (talimatlara uymaya direnirken) gibi detayları takıntısını dikkatle yakalar. Araya bir uçak gürültüsü girdiğinde alaycı bir şekilde "Bugün ulusal havacılık günü mü?" derken bile Martel'in mizah duygusu ortaya çıkar. Venedik Film Festivalindeki premiyerinden sonra Zama diğer birçoğunun yanı sıra Toronto ve New York festivallerine katıldı. Martel'in kendi ülkesi Arjantin'de de beklenmedik gişe rakamı ve Akademinin En İyi Yabancı Film adayı için ülke adayı seçilmesinden anlaşılacağı üzere sıcak karşılandı. 8 Birleşik Devletler'de dağıtımı 2018 baharında Strand Releasing tarafından yapıldı.

GERD GEMÜNDEN ve SILVIA SPITTA: Zama'yla ilgili ilk değerlendirmeler yapıldı, çoğunlukla olumlu bulunması sizi mutlu etti mi?

LUCRECIA MARTEL: Bu benim sosyal medya çağında (Twitter veya Facebook hesabım yok) yaptığım ilk filmim ve sürecin hızı ve herkesin bu kadar çabuk övmesi veya yermesi baş döndürücüydü. Premiyerin ardından farklı kültürlerden insanların filmin farklı yönlerini nasıl takdir ettiğini, farklı bölümleri veya incelikleri nasıl algıladığını görmek içimi rahatlattı.

Her zaman izleyicinin, piyasanın düşündüğünden daha zeki olduğuna inanmışımdır. Bu film bir gözü piyasada yapılmadı. Piyasanın birkaç aylık bir tepki süresi var; bu filmin on yıla ihtiyacı var. Zama'nın romanının tanınmak için elli yıla ihtiyaç duyduğunu unutmayalım.

GEMÜNDEN/SPITTA: Bu filmde birçok şeyi ilk kez yaptınız. En ilginci ilk kez bir filminizde ki başrolde bir erkek olması. Bu sizin hikaye anlatma yaklaşımınızı değiştirdi mi?

MARTEL: Pek değil. Feminist bir film olduğunu söyleyemem ama diğerlerine göre daha feminist olduğunu söyleyebilirim. Özellikle Latin Amerika'daki erkekler birşeyler başarmak üzere yetiştirilirken kadınlar daha çok başarısızlığa, [ve sonuç olarak] başka şeyler yapmak zorunda kalmaya hazırlanırlar. Bence biz kadınlar Zama'nın dersini uzun zaman önce öğrendik. Bu bilgeliği erkeklerin dünyasına aktarabiliriz. Başarısızlığa hazır değilseniz yaşadığınız hayal kırıklığı ve şiddet devasa olacaktır. Arjantin'de her 16 saatte bir kadın, [erkek] partneri ya da eski partneri ya da bir akrabası tarafından öldürülüyor. Bir ülke ekonomik olarak savaş alanına dönmüşse ve geçinmekle ilgili beklentiler azalmışsa ya da bitmişse gücünüzü gösterebileceğiniz tek alan karınız veya partneriniz oluyor. Artık size aşık olmadığında veya başka birine aşık olduğunda cehennemin kapıları açılıyor.

GEMÜNDEN/SPITTA: Kahramanınız Zama'nın kendi yazgısı üzerinde bir kontrolü yok. İspanyolcada esperar fiili hem beklemek hem ummak anlamına gelir. Roman bu çifte anlam üzerine kurulmuş: Zama bekleyip umar, bekleyip umar ama boşuna. Filmin en sonunda bu umutsuzluğa pozitif bir dönüş veriyorsunuz, burada Zama, eşkiya Vicuña Porto'ya (Matheus Nachtergaele) "Sana, kimseden görmediğim bir iyilik yapacağım, hiç umut olmadığını söyleyeceğim." der. Bunu yorumlayabilir misiniz?

MARTEL: Hiç umut olmadığı düşüncesi oldukça anti-Katolik. Katoliklik her zaman yoksulluğa, acıya, sıkıntılara dayanmamızı söyler çünkü ölümden sonra bunun için ödüllendirileceğizdir. Bu inanca karşı tepki göstermek benim için önemliydi, bu yüzden Katolikliğe hiçbir gönderide bulunmayan bir film yaptık. Filmde bir tane bile haç olmadığını farkedeceksiniz; ne bir duvarda, ne bir eşyada, ne de insanların boyunlarında. Tarihsel olarak yanlış olsa da içinde Katoliklik olmayan bir dünya yaratmak istedim: kilisenin gücünün o kadar homojen olmadığı, dünyanın daha farklı olduğu çünkü gücün hiçbir zaman o kadar güçlü olmadığı bir dünya düşledim. Tarih bize yerlilerin mutlak bir şekilde boyun eğdiğini anlatır ama bu imkansızdır çünkü boyun eğmek hiçbir zaman mutlak olamaz. Toplama kamplarında yani dünyanın en kötü yerlerinde bile çaresizlik mutlak değildi. Bu yüzden filmde siyahi ve yerli karakterlere birçok küçük jest veya aldırmazlık ekledik. İnsanlığı kurtaracak tek şey tam homojenlikten kaçınmaktır. Homojenlik her organizmanın sonudur. Hayat farklı olandadır; farklılık yaşamın alfabesidir.

GEMÜNDEN/SPITTA: Amatör oyuncular bu filmde önemli bir rol oynuyor. Bunlar kimdir, nerelidir ve seçimleri nasıl yaptınız?

MARTEL: Siyahi aktörler Senegalli ve Haitili, birçoğu Arjantin'e yeni göçmüş. Yerliler Guaraní, Qom-lek ve Pilagá. Onlarla çalışmak çok ilginçti çünkü her şey yeni bir icattı, saç kesimleri, giysileri, tüyleri, renkleri. Başta kendilerini oynayabileceklerini sanıyorlardı ama onlara başka biriymiş, hayali birileriymiş gibi davranmaları gerektiğini anlattım, onlar da buna bayıldı. Yerli cemaatlerle iletişim her zaman zordur. Bu insanlar muhtaç ve aşırı fakir insanlar, bu yüzden de sık sık bir şeyler istiyorlardı ki bu da insanı huzursuz ediyordu. Ve bu suçluluk hissi yüzünden onlarla ilişkilerin de bir çeşit babacanlığa dönüyor. Ancak onlarda hayallerini anlatmalarını isteyerek belli bir eşitlik kurmanın yolunu bulmuştuk. Ve hepimizin hayallerinin aynı olduğu çıktı ortaya. Hayallerde parasızlık yoktur, bir yerli uçabilir, beyaz biri uçabilir. Hepimiz yeteneklere ve güçlere sahibiz ve unutmamamız gereken de bu.

GEMÜNDEN/SPITTA: Nasıl iletişim kurdunuz? Çevirmeniniz var mıydı?

MARTEL: Çok az İspanyolca konuşanlar için bir çevirmenim vardı.

GEMÜNDEN/SPITTA: Filmde bir dil kakafonisi var, çoğu da altyazısız. Filmde duyulan farklı dilleri nasıl tasarlayıp inşa ettiğinizi bize anlatabilir misiniz?

MARTEL: Film bir dönem işi olmasına rağmen İspanyolcanın kulağa çok eski gelmesini istemedik, belki sadece biraz istemiş olabiliriz. Kulağa günümüz İspanyolcası gibi gelmeliydi ama fazla törensel de değil, bu benim için çok önemliydi. Meksika'da Latin Amerika'nın kalanına ihraç edilen arkası yarınlar ve reklamlar için "nötr" bir dil geliştirdiler. En sık kullanılan kelimeleri analiz ettiler. Buzdolabı için heladera mı yoksa nevera mı kullanmak gerekir? Tercihleri nevera oldu çünkü en çok ülkede kullanılan buydu. Bu yeniliğe biz de Arjantin'in farklı bölgelerindeki farklı yerel ağızları, Portekizceyi ve sınırda görünen bir olgu, Portekizceyle İspanyolcanın karışımı olan Portenyolu [Portugnol] ekledik. Gördüğünüz kırmızı boyalı o yerlilerin Guaycuru olması gerekiyordu ama Qom dilinde konuşuyorlar. On sekizinci yüzyılda saldırıya uğrayan yerlilerin konuştuğu Guaycuru dili artık yok oldu. Duyduğunuz hiçbir şey gerçek değil; tamamı tarihe aykırı. Günümüzde kimse o tavırla konuşmuyor. Farklı bir dünyanın güzelliğini yakalamak istedim. Filmin ayrıca güçlü bir Latin Amerikan varlığına ihtiyacı vardı. Hem Brezilya film endüstrisinin önemi hem de filmin konusu yüzünden filmin Arjantin filmi olmasını istemedik ve en mantıklı yardımcı prodüktörümüz Brezilyalıydı.

GEMÜNDEN/SPITTA: Romandan filme aktarırken birçok değişiklik yapıldı. Bunlardan biri filmdeki kahramanın romandaki Zama'dan daha sempatik olması. Bu değişikliği neden yaptınız?

MARTEL: Sevimsiz bir ana karakteriniz varsa onu bütün detaylarıyla anlatmak için daha uzun bir film yapmanız gerekir. Ancak o biraz saçma ve absürt tonu romandan aldım. Film geçmişin ciddi bir tasviri değil, tamamen yeni bir icat. Çok ciddi olmayan, zaman zaman hafifçe parodik olan bir ton bulmayı amaçlamıştık. Şiddet içeren sahneleri özellikle de kadına karşı şiddet içerenleri atladık. Şiddeti ne izlemek istiyorum ne de filmini yapmayı çünkü kamera şiddete suç ortağı olabilir. Zama'nın elleri kesildiğinde de kan göstermek istemedim. Bunu ima etmek yeterli geldi.

GEMÜNDEN/SPITTA: Zama'dan önce, Arjantin bilim kurgu çizgi romanı El Eternauta [The Eternaut veya Sonsuzluk Yolcusu] uyarlaması üzerinde çalıştınız. 1950’lerin sonunda Héctor Germán Oesterheld’in yazdığı çizgi roman üzerinde iki yıl çalıştınız ancak proje yarım kaldı. Bu projeden Zama’ya taşınan bir şey var mı?


MARTEL: El Eternauta bilim kurgu çizgi romanı olduğu için zaman hakkında ve gelecekle ilgili nasıl hep hayal kurmaya hazır olduğumuz hakkında çok düşündük. Ama bu hayal kurma özgürlüğünü geçmişi düşünürken kullanırsak ne olur? Bu yüzden geçmişi yeniden kurarken bilim kurguda sahip olduğumuz bu keyfiliği koruyup geçmişi salt bir icada, saf bir kurmacaya çevirdik. Nihayetinde oldukça özgürleştirici ve eğlenceli bir süreçti bu. Geçmişi ancak icat edebilirsiniz, yeniden yaratamazsınız. Filmde tutarlı bir evren icad edip tarih kitaplarında yazanların tekrarına düşmemek önemliydi. Tarih kazananların tarihidir. Politik bir dokunuş katmak için geçmişi temsil etmenin yeni yollarını bulmak zorundasınız ama biz sağduyuya da başvurduk. Latin Amerika’da geçen birçok dönem filminde askerlerin deri botlarla dolaştığını görürsünüz ama dizlerine kadar suya girdiğinde hiç bir işe yaramazlar, bizde hep öyle oldu.

GEMÜNDEN/SPITTA: İlk kez bir filmi dijital çektiniz. Bu da bilinçli bir değişiklik miydi?

MARTEL: Aslında artık analog çekim yapmak çok zor, hatta neredeyse imkansız. Benim için aslında dijital olsun, analog olsun pek farketmiyor. Asıl önemli olan hikayenin iletildiği ortam değil, işin derinliği. Kimilerinde belli bir analog film nostaljisi var ama bence bu, resimle ilgili düşünmenin en vasat bir yollarından biridir. Her şey değişiyor ve biz de bu teknolojinin daha ekonomik olduğunu ve yapmak istediklerimizi mümkün kıldığını kabul etmek zorundayız. Ve bu konuda ustalaşmamız gerek.

GEMÜNDEN/SPITTA: Sinematografınız Ruy Poças daha önce Miguel Gomes'le birçok film yaptı. Filmde onunla birlikte nasıl bir görüntü yaratmaya çalıştınız?

MARTEL: Latin Amerika üzerine çoğunluğu Avrupa yapımı olan filmlerdekinden çok farklı bir görüntü yaratmak istedik. Mesela her filmde olduğu için bu filmde mum ışığı veya açık alanda ateşe yer yok. Karakterlerin yüzlerinde yapılan ışık ve gölge oyunları da yok. Bunlar çok basit şeyler. Biz zamanın donduğu izlenimini yaratmak istedik. Parlak yeşiller Zama’daki manzara renklerini dolgunlaştırıyor.

GEMÜNDEN/SPITTA: Kulağa biraz anakronik gelen müziklerle ilgili birşey söyleyebilir misiniz?

MARTEL: Duyduğunuz müzikleri Kuzey Brezilya’daki yerli bir cemaatten iki kardeş, Los Indios Tabajaras yaptı. Fantezi kostümleri giyip tüylerini taktılar, biraz Peru’daki Yma Sumac’ı çağrıştırıyorlardı ama o kadar yavan değildiler. 9 Müzikleri 1950’lerden, Di Benedetto’nun, romanını yazarken dinlemiş olabileceği müzikler. Los Indios Tabajaras klişeleri abartarak kapağı Hollywood’a atmak isteyen diğer Latin Amerikan müzisyenlerden. Burada bir mış gibi yapma durumu var, bu arzu bana çok Arjantinli geliyor, Avrupalı olmak, Amerikalı olmaktan utanmak. Romanda bir memur “Amerikalı olmak istemeyen bu kadar çok Amerikalı gördüğüme şaşırdım.” der.

GEMÜNDEN/SPITTA: Akustik çerçeve filmlerinizde hep çok önemli oldu ama Zama’da daha da baskın ve cesur duruyor.

MARTEL: Ses yüksek ve gıcırtılı; çok yakındaymış gibi geliyor. Ve Shepard Tone denen, biraz M. C. Escher’ın optik yanılsamalarına benzeyen, durmadan yükseliyormuş izlenimi yaratan bir ses ilüzyonu kullandık.10

GEMÜNDEN/SPITTA: İlk üç uzun metrajınızda birlikte çalıştığınız Lita Stantic, başta Zama'nın prodüktörlüğünü yapacaktı. Yollarınız neden ayrıldı?

MARTEL: Lita bu filmi öncekileri yaptığı şekilde, auteur'cü sinema piyasasının halen elverişli olduğu, filmleri dört prodüktörün üstlendiği zamanlarda yaptığı gibi yapmak istedi. (Zama'nın neredeyse otuz prodüktörü var; bu çılgınca.) Ama Rei Cine'deki üç genç adam, Benjamin Doménech, Matías Roveda ve Santiago Gallelli, o kadar hevesliydi ki, hevesleri bize de bulaştı. Çok yetenekliler ve film için Danny Glover ve Gael García Bernal kadar çabaladılar. Önümüze çıkan bütün güçlükleri göz önüne alınca birçok kere işi bırakıp gidebilirlerdi diye düşünüp beni hiç yalnız bırakmadıları için kendimi çok şanslı buluyorum. Rol için tek düşündüğüm aktör olan Daniel
Giménez Cacho'nun [Zama] rolü kabul etmesi benim için büyük şanstı. Bütün çekimlerde bulunan tek oyuncu oydu. Filmi onsuz yapmam imkansızdı. Zama'nın Latin Amerika sinemasında nasıl film yapılacağıyla ilgili önemli bir öncü olacağına inanıyorum. Daha tutkulu olmanın bir yolunu bulmalıyız. Ne yalnızca günümüzle, bize yakın olanla ilgili film yapabiliriz ne de finansmanını garantilemek için İngilizce film yapabiliriz. Piyasanın koşullarına hapsolmadan hem geçmişteki hem gelecekteki tarihimizi anlatmanın bir yolunu bulmalıyız.

GEMÜNDEN/SPITTA: Hiç Zama'nın boşuna beklediği gibi dünyanın da bu filmi boşuna beklemek durumunda kaldığını düşündünüz mü?

MARTEL: Şöyle, Zama neredeyse tamamlanamayacaktı. Post-prodüksiyon sırasında kanser olduğumu öğrendim ve yaklaşık sekiz ay yattım. Ama asla korkmadım. Ve eğer korkmuyorsanız süreç oldukça ilginç olabiliyor. Tedavim Buenos Aires'te sürüyordu ama ailem Salta'da yaşıyor, bu yüzden de her hafta kardeşlerimden biri yardıma geliyordu. Hayatlarında bir kez bile yemek pişirmemiş erkek kardeşlerim yemek pişirmeyi öğrendiler. Çok klişe olduğu için bunu söylemek utanç verici ama hastalık deneyimim sayesinde filmle ilişkim tamamen değişti. Ve bununla sadece genelde post-prodüksiyon sırasındaki tekil değişiklikleri değil, filmin geneliyle ilişkimi kastediyorum. Tekil öğeler yeni bir düzen aldı, daha önce eklediğim birçok sahneyi filme soktum. Mesela Luciana’nın, ayağı kesildiği için acıyla yürüdüğü sahneyi yeniden ekledim.

GEMÜNDEN/SPITTA: Antonio Di Benedetto'nun arkadaşlarından biri olan ve Madrid'deki sürgünde ona yoldaşlık eden Arjantinli film yapımcısı Nicolás Sarquis, 1984'te, Zama'yı çekmeye başlamıştı ama kahramanı oynayan aktör Mario Pardo, Sarquis'le fikir ayrılığına düşünce projeyi bıraktı ve film yarım kaldı. Bir yerden sonra artık Zama'nın lanetli olduğunu düşündünüz mü?

MARTEL: Hastalandığım zaman bu ölümcül auraya inanmayarak fazla naif kaldığımı ve inanmadığım bir dünyanın var olabileceğini düşünmeye başladım. Sonra Zama'nın hikâyesinin benim kendi hikayeme dönüştüğünü farkettim, bu filmi yapmak için büyük çaba gösterdim. Şimdi filmi izlediğim zaman kendini tuzağa yakalanmış, hastalanan, uzvu kesilen ve en sonunda da "Evet, yaşamak istiyorum." diyen bir adam görüyorum. İşte o benim, yaşamak istiyorum.

Yazarın Notu
Söyleşi 2 Eylül 2017’de, Venedik Film Festivali sırasında gerçekleştirildi. Yoğun programında bize zaman ayırdığı ve Küba puroları için Lucrecia Martel’e teşekkürler.


13.5 $ ile Zama Martel’in üçlemedeki son filminin iki katına mal olmuştur. Bütçe içinde Pedro ve Agustín Almodóvar, Gael García Bernal, Danny Glover ve Joslyn Barnes, ve MPM Films’den Marie-Pierre Macia’nın da olduğu yaklaşık otuz ortağın oluşturduğu gelişmiş uluslararası bir ortaklık sayesinde sağlanmıştır.
2Ç.N. Anachronistic nondiegetic müzik: Duyulan müziğin kaynağının, filmin hikayesi içinde bulunmaması ve bahsi geçen döneme ait olmaması.
3Bolaño’nun hikayesinde anlatıcı Zama’dan (burada adı Ugarte’dir) “bir nörocerrahın titizliğiyle yazılmış” bir roman olarak bahseder. Roberto Bolaño, “Sensini,” in Last Evenings on Earth, trans. Chris Andrews (New York: New Directions, 2006), 1–18, 5.
4Antonio Di Benedetto, Zama, çevirmen, Esther Allen (New York: New York Review Book, 2016).
Film gecikince romanın yayımlanması iki kez ertelendi. Ester Allen’ın önsözü Di Benedetto ve romanın dünyasına mükemmel bir başlangıç sağlar. Dennis Lim’in Ekim 2017 tarihli podcastine konuk olan Martel çeviriden haberdar olduğunu, çevirmenin filmle ilgili yorumları için sabırsızlandığını söyler. Bkz. Film Comment, “The Film Comment Podcast: Lucrecia Martel’s Zama,” 10 Nisan, 2017,a, www.filmcomment.com/blog/film-comment-podcastlucrecia- martels-zama-2/.
5Selva Almada, El mono en el remolino: Notas del rodaje de Zama de Lucrecia Martel (Buenos Aires: Random House, 2017). Başlık, “The Monkey in the Whirlpool: Notes on the Filming of Zama by Lucrecia Martel,” Di Benedetto’nun romanının açılışındaki çürüyen maymun tasvirini anıştırır.
6Almada, El mono en el remolino, 25–26.
7Ç.N. Latince nadir kuş anlamına gelmekle birlikte, yaygin olarak tavus kuşu için kullanılan bir deyim.
8Diego Batlle, “It (Eso) sigue primera en Argentina y Zama hizo historia,” Otroscines, 2 Ekim, 2017, www.otroscines.
com/nota-12587-it-eso-sigue-primera-en-argentina-y-zamahizo- historia.
9 Yma Sumac’ı daha iyi anlamak için bkz. Guardian obituary: Garth Cartright, “Folk Müzik: Yma Sumac, Perulu şarkıcı ABD’de İnka prensesi olarak tanıtıldı, 17 Kasım, 2008, ttps://www.theguardian.com/music/2008/nov/17/yma-sumac-obituary-singer-peru.
10Shepard Tone, Roger Shepard tarafından, Bell Labs’te 1967’de keşfedilen bir sessel yanılsamadır. Bkz.Robinson Meyer, “The Illusion That Makes It Sound Like a Pitch Is Constantly Rising,” The Atlantic, 28 Ocak, 2014.


0 yorum:

Yorum Gönder