Çeviren: Suzan Sarı
21. Kafamız biraz karıştı mı?
En vahşi, en tuhaf tanıdık-yaratığımıza giden yola girdik çünkü.
Öküz. Münzevi. Baş aşağı asılan. Akrobat. Felçli. Kadim Koro. Hakikat. Seni gerçekten olduğun gibi gördüğüm zamanki sen: ve bunu yapmam için perdeleri açmam gerek, seni katletmek için, içini açmak için- (sadece bakışımla). Ondan sonra doğal olarak, gören benim, o çıplak biziz, bizim o muhteşem çıplaklığımız, güç bağımız, parıldayan körlüğümüz.
Katledilmiş Öküz’e neden hayranız? Çünkü biz bilmeden ya da istemeden o bizim anonim insanlığımız. Biz İsa değiliz, hiç, İsa… hayır, bundan bahsetmeyeceğim.
Biz bu yaratığız, baş aşağı asılmış, kafası kesilmiş ve yerden yukarıda asılmış bu yaratık- aşağıdakini reddetmeyen, yukarıdakini tercih etmeyen gözlerle bakıldığı zaman - haşmetini sürdürür.
Faniliğimizin portresine iyi bakın. Asılmış (bacaklarından), baş aşağı edilmiş, iki kez kafası kesilmiş.
Balta ve dilimleyicinin altında bize ne olursa.
Hayata yolumuzun üzerinde bir kasap dükkanı var. Çocukken kasabın vitrininin önünden titreyerek geçerdik. Sonradan ölümü unutmak istedik. Ölüyü kesip parçalara böldük, adına da et dedik.
22. Ya perde? Ya çerçeve?
Öküzü görmek için resme girmemiz gerek. Öküz çerçeve içinde. Çerçeve resmin içinde.
Resmin iki kapısı var. Biri önde. Biri arkada. Girelim hadi. Ön kapıdan giriyoruz. Kilerde dikiliyoruz. Öküz bir lamba, muazzam sarkıt bir lamba. Gecenin yıldızçiçeği. Işıldıyor.
Öküz çok güzel.
Öküz karanlıkta parlıyor. Nerede? Dükkanın arkasında? Kilerde? Mezarda? Öküz etten devasa bir kütük.
Öküz bağlı. Öküz çıplak.
Biz kimi düşünüyoruz? Samso’ın hakikatini mi, Rembrandt’ın mı? Kör, özgür, güçlü katledilmiş. Bakılmış ona. Muazzam çaresizliğiyle bizi hayrete düşürmüş.
Mağlup ışık saçıyor. (Mağlup ama Kuvvetli)
Herşeyden daha ‘gerçekçi’. Bu resmi yapmak. Hangi hayranlıkla. Hangi sevgiyle.
Öküz diplere savrulmuş. Ve burada melekler yok. Dev beden yanlamasına.
Herşey terkeldiliği izlenimine çalışıyor.
Birden görüyorum ki: bu bizim essaretimizle ilgili.
23. Öküz baş döndrücü. Öküz ışığa hamile.
Kadının kafasını görmediğimiz yere kadar-ihtiyatla ilerliyoruz, zayıf bir ışık halesine.
Işık sanki etin yansıttığı yarısaydam bir gölge.
‘Gerçek’te kapının ardından geldiği belli.
Kadın başını kapıdan neden uzatmış, görmek için mi? Sinsilik. Bakılmaması gerekene bakıyor gibi.
Mahrem bakış: merak merak eder: orada mı? Kim var orada? Ne saklı orada? Katledilmiş gücün bu somut cisminde, güçlü bedenin bir yanı ayaklarından asılmış.
Öküz neden ‘baş aşağı’ asılmış (aşağıda noksan başı)?
Diğer yanda ise bedensiz bir kafa, soru.
Ama kadını görmüyoruz. Öküzü parıldayışı gözümü alıyor. Bizi cezbediyor. Işıl ışıl bir saray arabasının açılışı gibi cezbediliyoruz açık öküzle. Işık çağırıyor. Ilerliyoruz. Girelim hadi.
Burası tamamen altın sarısı ve mor.
Göğsün içindeyiz.
24. Tedirgin uzam önümde açılıyor, yağlı perili altın rengi, kasvetli kalınlığıyla, öyle geliyor, tuvalin mor uzaklarında, jeolojik konusunda kızıl deri katmanlanıyor, et düpedüz uzanıyor idam gibi, geçmiş geçmiş üstüne, benim madenlerim, erişmesi güç kaynağım ama vardığımda taşıyor, düşünceler, tutkular, akarabalıkla, önümde şahsi yabancı topraklarım: orada yakın olan her şey benim, her şey tuhaf şekilde yabancı: gece hamuruyla her şeyi ilk göz görüyorum, biliyorum. Önümdeki dünya içeriden öyle müthiş, sınırlı hayatın arkasında saklı sınırsız engin.
Adımları görüyor musunuz? Sağda bazı kasvetli adımlar bize aşağıda, kilerde olduğumuzu söylüyor. Kasvet getiren adımlar.
Ama burada yukarı çıkıyoruz. Adımlar, içerideki altından ve mor adımlar burada, bizi yukarılara çağırıyor, tapınağın kalbine.
Neredeyiz? Gizemde. Kutsal bir temsilde.
Bu çarmığa geriliş değil.
Tutku bu, Rembrandt’a göre. Öküzün Yası ve Tecellisi.
Tapındığım burada, bu kilerde:
Bathsheba’yı yaparken ne arıyordu?
Bathsheba’da, katledilmiş öküzün tenhalığı.
Bathsheba ya da katledilmiş öküz.
*Hélène Cixous'nun Stigmata kitabından bir bölüm.
0 yorum:
Yorum Gönder