Mavi Film*
Graham Greene
Çeviren: Suzan Sarı
"Diğer insanlar hayatın
tadını çıkarıyorlar," dedi Bayan Carter.
"Peki," diye
cevapladı kocası, "gördük —"
"Yatan Buda, zümrüt
Buda, yüzen çarşılar,” dedi Bayan Carter.“Akşam yemek yiyip yatmaya gideriz.”
"Dün gece Chez Eve’e
gittik...."
"Benimle
olmasaydın," Bayan Carter dedi, "sen bulurdun... ne demek istediğimi
biliyorsun —Kulüpler."
Gerçek olsaydı diye düşündü
Carter, kahve fincanlarının üzerinden karısına bakarak: halhalı kahve kaşığıyla
aynı anda şıngırdadı: doyuma ulaşmış bir kadının en güzel çağına girmişti ama
hoşnutsuzluk çizgileri de çıkmıştı. Boynuna bakmak bir hindiyi ayıklamanın
ne kadar zor olduğunu hatırlattı. Benim hatam mıydı, diye düşünüyordu, yoksa
onun mu, yoksa doğuştan ya da bir salgı bezi kusuru, kalıtsal bir özellik
miydi. İnsanın gençken soğukluk işaretlerini bir ayrım sanması ne kadar üzücü.
"Afyon içeceğimize söz
vermiştin," dedi Bayan Carter.
"Burada değil, hayatım.
Saigon’da. Burası sigara içilmeyen bölüm."
"Ne kadar
gelenekselsin."
"Sadece hamal yerlerinin
en pisi olabilirdi. Göze çarparsın. Gözlerini sana dikerlerdi.” Kazanan kartını oynadı. “Hamam böcekleri olurdu.”
"Hamam böcekleri olurdu.”
"Kocamla olmasaydım bir
sürü Kulübe alınırdım."
Umutla denedi, "Japon
striptizcileri..." ama onların hakkındaki her şeyi duymuştu.
Kadın "Sutyenli çirkin
kadınlar," dedi. Adam hiddetlendi. Karısını da götürüp vicdanını
rahatlatmak için harcadığı parayı düşündü —onu çok sık geride bırakıyordu— ama
arzulanmayan bir kadının refakatinden daha kasvetli bir şey yoktur. Sakince kahvesini
içmeye çalıştı: fincanın kenarını ısırmak istedi.
"Kahveni döktün,” dedi,
Bayan Carter.
"Özür dilerim."
Aniden ayağa kalkıp “Tamam. Bir şeyler uyduracağım. Sen bekle.” dedi. Masanın
üzerine eğildi. “ Şoka girmesen iyi olur,” dedi,” Bunu sen istedin.”
"Genelde şoka
giren ben değilim bence,” dedi Bayan Carter yüzünde ufak bir küçümsemeyle.
Carter otelden çıkıp
New Road’a doğru yürüdü. Bir oğlan yanına sokulup” Genç kız mı?” dedi.
"Benim kendi
karım var” dedi Carter, kasvetle.
"Oğlan?"
"Hayır,
teşekkürler."
"Fransız
filmi?"
Carter durakladı.
"Ne kadar?"
Renksiz sokağın
köşesinde bir sürü ayakta pazarlık ettiler. Taksi, rehber ve filmler güzel bir
sekiz pounda mal olacaktı ama buna değerdi, diye düşündü Carter, durmadan
“Külübler” diye tutturan ağzını kapatacaksa eğer. Bayan Carter'ı almak için geri döndü
Arabayla uzun bir yol
gidip kanalın üzerindeki bir köprünün yanındaki durağa, belirsiz korkularla
kaplanmış pis bir geçide vardılar. Rehber “Beni izleyin.” dedi.
Bayan Carter elini Bay
Carter’ın koluna koydu. “Güvenli mi?” diye sordu.
Elinin altında büzüşerek
“Nereden bileyim?” dedi.
Işıksız bir elli metre yürüyüp bambu bir çite gelince durakladılar. Rehber kapıyı birkaç kez
çaldı. Kabul edildikleri yer toprak zeminli bir bahçesi olan ahşap bir
kulübeydi. Bir şey —muhtemelen bir insan— karanlık cibinliğin altında kamburlaştı. Ev sahibi onlara içinde iki sağlam koltuk ile Kralın bir portresinin olduğu küçük,
eşya dolu bir odayı gösterdi. Ekranın boyutları bir ansiklopedi cildi kadardı.
İlk film tuhaf
derecede iticiydi, yaşlı bir adamın iki sarışın masözün elinde gençleşmesini
anlatıyordu. Kadınların saç modeline bakılırsa film yirmilerin sonunda yapılmış. Film boşta dönüp durduğunda Carter ve karısı karşılıklı mahcubiyetle
oturuyordu.
"Pek iyi
değildi,” dedi Carter, bu işin uzmanıymış gibi.
"Yani bu yüzden
mavi film* demişler,” dedi Bayan Carter. “Çirkin ve heyecansız.”
İkinci bir film
başladı.
Bunda çok küçük bir hikaye
vardı. Genç bir adam –taktığı dönem şapkasından yüzü görünmüyordu- sokaktan bir
kızı alıp (kızın geniş şapkası etten bir duvar gibi onu saklıyordu) ona odasına
kadar eşlik ediyordu. Aktörler gençti: filmde biraz cazibe ve heyecan vardı.
Kız şapkasını çıkardığında Carter, onun yüzünü tanığını düşündü, çeyrek bir
yüzyıldan daha uzun zamandır gömülü bir anı su yüzüne çıktı.Telefonun üzerinde bir bebek,
çift kişilik yatağın üzerinde dönemin seksi kızlarından birinin posteri. Kız
çıplak, büyük özenle giysilerini katlıyor: yatağı düzeltmek için eğildi,
vücudunu kameraya ve genç oğlana gösterdi: başını kameradan çevirmiş duruyordu.
Ondan sonra kız oğlana giysilerini çıkartmaya yardım etti. Ancak o zaman
hatırladı — bu kendine has oyun adamın omzundaki doğum lekesiyle doğrulandı.
Bayan Carter koltuğunda
kımıldadı. “Oyuncuları nasıl bulduklarını merak ediyorum” dedi boğuk bir sesle.
"Bir fahişe," dedi
adam. Adamın başını çevirmesini beklerken "Biraz çiğ, değil mi?
Gitmek istemez misin?” diye dürttü karısını. Kız yatakta diz çökerek
delikanlının belinden kavradı — kız yirmisinden fazla değildi. Hayır; bir
hesap yaptı: yirmi bir.
"Kalalım," dedi
Carter. "Parasını verdik”. Sıcak bir eli kocasının dizine koydu.
"Bundan daha iyi bir yer
bulabileceğimizden eminim."
"Hayır."
Genç adam sırt üstü uzandı ve
kız bir anlığına onu bıraktı. Genç adam kısaca, kazaymışçasına, kameraya baktı.
Bayan Carter’ın eli dizin üzerinde titredi. “Aman Tanrım” dedi, “bu sensin.”
"Bendim" dedi ,
"otuz yıl önce. " Kız yeniden yatağa tırmanıyordu.
"İğrenç," dedi Bayan
Carter.
"Bana iğrenç
gelmiyor," diye cevap verdi, Carter.
"Sanırım gittiniz ve
zevkle izlediniz, ikiniz de."
"Hayır. Onu hiç görmedim.
"
"Bunu neden yaptın? Sana
bakamıyorum. Utanç verici."
"Beni de getirmeni
istedim."
"Sana para verdiler
mi?"
"Kıza verdiler. Elli
pound. Çok fena paraya ihtiyacı vardı."
"Ama sen boşu boşuna
eğlendin?"
"Evet."
"Bilseydim seninle asla
evlenmezdim. Asla."
"Ondan sonra çok zaman
geçti."
"Hala nedenini
söylemedin. Hiç bahanen yok mu?” Karısı durdu. Karısının izlediğini biliyordu, öne
eğilerek, çeyrek yüzyıldan daha eski bir orgazmın sıcaklığı
basmıştı.
Carter "Ona sadece
bu şekilde yardımcı olabilirdim. Daha önce hiç filmde oynamamıştı. Arkadaş
istedi." dedi.
"Bir arkadaş," dedi
Bayan Carter.
"Onu seviyordum. "
"Sen bir tartı bile
sevemezsin."
"Ah evet, sevebilirsin. O
konuda hakkını yemeyelim.”
"Onun için kuyruğa
girmişsindir kesin."
"Biraz acımasızca
oldu," dedi Carter.
"Ne oldu kıza?"
"Ortadan kayboldu. Hep
kaybolurlar."
Kız genç erkeğin vücudunun
üzerinden uzanıp ışığı yaktı. Filmin sonuydu. “Önümüzdeki hafta yenileri
geliyor,” dedi Siyamlı, iyice kıvrılarak.
Geri karanlık geçidin oradaki taksiye kadar rehberi izlediler.
Bayan Carter takside” Adı
neydi?” dedi.
"Hatırlamıyorum."
Yalan daha kestirmeydi.
New Road’a döndükleri sırada
keskin sessizliğini bir daha bozdu. “Nasıl kendini bu kadar alçalttın…? Çok
onur kırıcı. İşten birinin seni tanıdığını düşünsene.”
"İnsanlar böyle şeyler
gördüklerini anlatmazlar. Hem zaten o zamanlar işe girmemiştim.”
"Seni hiç
endişelendirmedi mi?"
"Otuz yıldır bir kere
bile düşündüğümü sanmıyorum."
"Onu ne zamandır
tanıyordun?"
"On iki ay, belki."
"Hayattaysa artık bayağı
korkunç görünüyor olmalı. Ne de olsa o zamanlar bile orta malıydı.”
"Bence güzel
görünüyordu," dedi Carter.
Sessizce üst kata çıktılar.
Adam doğruca banyoya gidip kapıyı kilitledi. Sivri sinekler lambanın ve büyük
sürahinin etrafını sardı. Üstünü çıkarırken küçük aynada kendi parçalarına gözü
takıldı; otuz yıl kibar değildi: katmanlarını ve orta yaşını hissetti.
Tanrıdan ölmüş olmasını
dilerim diye düşündü. Lütfen, Tanrım, ölmüş olsun. Oraya geri girdiğimde
hakaretler yeniden başlayacak.
Ama döndüğünde Bayan Carter
aynanın yanında duruyordu. Giysilerinin birazı çıkmıştı. İnce çıplak bacakları
ona balık bekleyen bir balıkçılı hatırlattı. Kadın yaklaşıp kollarını ona
sardı: omzunda bir halhal şıkırdadı. Kadın “Ne kadar iyi göründüğünü unutmuşum.”
"Üzgünüm. İnsan
değişiyor."
"Onu demek istemedim.
Seni olduğun gibi seviyorum."
Kadın arzusunda kuru, sıcak ve
arsızdı. “Devam et,” dedi, “devam et” ve kızgın ve yaralı bir kuş gibi çığlık
attı. Sonrasında “Üstünden yıllar geçmiş” dedi ve adama yarım saat gibi gelen
bir süre heyecanla konuşmaya devam etti. Carter karanlıkta bir yalnızlık ve
suçluluk hissiyle sessizce uzandı. O gece sevdiği tek kadına ihanet etmiş
gibi geliyordu ona.
1954
* Porno film.