29 Kasım 2021 Pazartesi

MA EKSİ (Şiir)


Bir korkutucu gönderilmemiş miydi?

Öğle namazını beklerken kendisine verilmiş her sıra numarasını,

2027

her şifreyi kontrol ederken 

1981

Bir  korkutucu gönderilmemiş miydi? 

Her bilinmeyen ana cevap olarak gelen aynı yazılı sessizlik emri 

Yüzünün arkasında inkar ederken bir ayna ile 

Nike sırasında bekliyor

Hangi hileli çağlardan vazgeçmiş ama

Sınıflandırılmamış diyalog şimdi de fazla küçük geliyor


Şeylerin sonunu ilan etmeye üç hak harcayıp 

Çocuklarına bırakacaktı bunları

dünyayı yıkıp yıkıp yeniden kurarken hep artan parçaları

Dükkanının önüne 

utançtan

rengini

akıtan 

Çiçekçi

son 2 saat. Şapkasından, 

derisinden olay çıkarırken,

coşkusundan bir parça, kötümserliğinden beş. 

Kardeşin o senin, aranıza gir


Bazıları benim değil bu suçların

Bazıları benden önce de benimdi 

Daha dipten yüzünü çevirmeden yeni sabıka bildirimi geliyor

Kişiselleştirilmiş ve varsayılan

Makasa özenen ağızla aynı refleks 

arzu sırasında istemsiz uzanan dil, yanlışlık o 

Hikaye anlatışına ortak çıkıyorum şiddetle (içinde sevgi yok

Sokaklara çıktık,

parçaları birleştirmeyen bir ahlak

Bunu arayan bir zeka vardır belki 

Birbirine sürtmemeli

Sürpriz yapılamaz

Son yüzlükte çekinen tek at

Ben bunu süremem


Bir korkutucu


(Buzdokuz'da yayımlandı)

FAYANS (Şiir)


Sağa dönmeyi çok istiyorum, yüz metre olmuş mudur? 

Yüz metreyi bildiğime inanıyor

Yol tarifindeki nesnellik yolda yok

Ne okunmuş tabelayı görmenin uzunluğu 

Ne geçitlerin standartsızlığı hesaba katılıyor, birçok sırrı var

Mesela, geçmişe gittikçe altgeçitlerde fayanslar küçülüyor 

Bir filmde oynamadıkça müze sayılmıyorlar

Yansıtma yetenekleri aşınıyor görülmekten ve görünen 

Tek bir fayans hepimizi kapsayacak ileride


Denize paralel sokaklardan geçtiğinde mevsim değişmiyor

Köşeden bir felaket akabilir

İlk kez gördüğümüzde anladığımız ne varsa buradan gördük

Bu her açıdan izlemeye değerdir

Yol meydana çıkarır buluşma fikirlerini

Sırtında niyetine uygun bir Ali gömleği

Manzara geniş zamandır

İlk kez gerçekleşir an için

Kaplanmamış yüzeyler heyecanı zedeler

Bekleyenlerde görünmemenin gümbürtülü şaşası  


Duraklarda peyzajı saplantı yapmazsın

Yoklayamazsın ellerin yanında değil

Kaşınır ama değiller

Kaşınırlar ama yoklar

Yanlış bir ışıkla gerçek çöker 

Fotoğraf güzel, geleneği sürdürür 

Parçalarına ayrılmak istersin bir yolda elbet geçer birgün

Lastikler yassılatsın, dişliler ve diğer teknik kelimeler 


Çamurum tamamen 

Giyininince bir yüzüm de olur

Civar gelecekte yol yapılır kesin, hakimim yamalara 

Muhakkak aksi bir yönden gelir

İstasyon kişilerle orantısız zamanlarda hısımlaşır

Kimse zamanı aramaz 

Aradığın zaman bulunmaz demeyen kalmamışsa 

Uzaklığıyla perspektife yardım eder 

Bunun için epeydir sakal uzatmıştır

Şarkının duygusu köşeden dönmeyle örtüşür 

Rayların iniltili sesini böler tren

Arkana bak, gördüm. 





STIHL’LE YURT AÇMAK (Şiir)

Muz ağacını kimse dikmedi

Ağaç konusunu böyle açmazsın bu ormanda

Yağmur başlayana kadar bir sürpriz,

Kökünden kesmeye başladığında aileden biri

Kimsenin aklına gelmez tropik bir ağacın altında 

Yeni bir yurt açılacak o sonsuza yatmak

Uzaklaşırken daha büyük işaretler bırakarak 

İmar beklentilerini hayata yayarsın zamanda

Bitmeyen kırılmanın çıtırtıları,

belirli ağaçların belirli yaprakları üzerinde

Yokmuşçasına izlerdik 


Beton, pvc ve biraz kumaşa bakıyor sonrası

Yeni kullanıma açılıyor, duyular acemi

Bu yüzden konuşabilirsin gerçekten herkesle

Özellikle yaşamıyor olabilirler 

Kuyu var, yere yeterince güvenemezsin 

İyi birisi olduğun zamanlar bunlar üstelik 

Torunlarına birkaç esnaf bırakırsın

Abartmadan yazılı ve yazısız taş alışverişi için

Topraktan kaşık da çıkabilir

İnancına bağlı olarak ya da

ilk sofrayı kurmak istediğin öğüne

İsimsiz hayvanlar, yerde yağmur 

Muz yaprakları şiddeti arttırıyor


Yeniliğin ıslak grisi kururken

Aile bağları çıkıyor yüzeye çatlayarak

Fırtınayı bilen doğru pencereye koşuyor

Başkasına yazdığın mektup önüne koyuluyor

Çakıl taşlarını saklayan tabancayı saklayamıyor bazen

Çocuklara varil veriyorlar kumda oynamaya

İlk kez bir yabancıyı sevip

Çeke çeke eve götürüyorlar

Dere yatağında yatan kardeşler sobadan zehirleniyor

Bulunduklarında nasıl hayatta kalabildiklerine çok şaşırılacak

Aldıkları her şeyi geri veriyorlar


Üç baharda otların altında yitecekti o duvarlar

Onları hatırlayanlara birer fidan hediye 

Mutfak dolabından tabut aşılanır

Ağaçların dallarında mikro bahçeler, mini iklimler

Serin miras kendi kendini çoğaltıyor

Çok da karışmasın diye 

Cumaları parka dönen parseller, dilimler

Herkesin üzerinden yeni bir yol gidiyor geçmişe

Bu sorunu daktilo çözebilir, devletin daktilosu

Uzlaşma henüz bir siyah şemsiye terimi

Orak hepimizin orağı

Ya da gömü bulmuş gibi biri çıkıp diyor ki

Alın herkese birer masa 


Doğabilen herkese bir yankı hakkı tanınıyor

Hiç at yankısı duymadım ama

Başında ve sonunda mutlak bir sessizlik olur

O kadar ki at sesler durunca görünüyor

Kimse sesine bir karşı bulmakta zorlanmıyor 

Kuyudan bir çağrı gelebiliyor henüz hiç film izlememiş insanlara

Kazalar oluyor,  yanlış bir yankı kovalıyor insanı

Bir bakıyorsun yaban domuzuyla aynı yolu izliyorsun

Daha içindeyken kapanıyor kurduğun kapan

Olmadı, domuz uyarı sistemini takip edip eve dönüyorsun


Karkas ve aşamalarında yaşıyor herkes

Duvarlar o zaman bol bol nefes alıyor

Yaşları kutlanmıyor sadece

Şerbet daha çok tebrik ediliyor

Karşısına geçip evin, neyin var diyebilirsin

Aynı hikaye koleksiyonu taşınıyor oturma gruplarıyla

O kadar azlar ki yerleri karışmıyor

İneğin lapasından solcu kitabı ve denizci halatları çıkıyor


Sonra çeşitli dağlarda anılıyor masa

Tabaklar, zincirler, tabancalar ve ayrı bir başlık bakırlar

Hepsi eylemlerinden sıyrılmış 

Kapılar, pencereler o kadar ayrılmamış

İçeri ve dışarısı belli değil, her şey geçmiş

Muz yaprakları kendilerine cennet kuruyor stihl sesiyle









Yeni Sayfa/Görsel Şiir (Yazı)

Sanatın ilk nedenlerinden, ilk olanaklarından çok uzaktayız. Kültür ister birikerek büyüsün ister bir öncekini silerek ilerlesin açıklara sürüklenmemize neden olur. En başından beri doğadaki nesnelerden ve bunların doğal şekillerde oluşturduğu kompozisyonlardan estetik haz duyarız  ama bu hazzın kaynağını sanat beslediğinde, hem amacı hem de deneyimi kendinde olan karmaşık bir ortamda buluruz kendimizi. Kafamızda resimler mi vardır, sözcükler mi? Buna verilebilecek bir cevabımız yok, şimdilik hiçbiri. Öbür yandan düşüncemizi, genelde kulllandığımız yazma, resmetme araçları sayesinde veya bunlar yüzünden düşündüğümüzü söyleyebiliriz. Elbette herkes gördüğü bir rüyayı, içinde olduğu duygusal bir durumu ya da fiziksel bir gerçekliği olduğu gibi ya da olduğundan daha estetik haliyle göstererek aktarabilmek ister. Ancak bunu ne resim ne fotoğraf ne sinema ne de yazı olarak aktarabilmenin garantili bir yolu vardır. Ne rüyalarımız ne de bunu aktarma şekillerimiz kültürel deneyimlerden bağımsızdır. Kullandığımız teknikler ve sanat türlerinin de kendi anlamları vardır. Fiziksel bir gerçekliği ama daha çok düşünceleri bu kendinden anlamlı herhangi bir yöntemle -hepsi illa ki dolaylı olacaktır- yerleşik sanat türleri çerçevesinde göstermek hakikati -hem böyle bir şey varsa hem de aktarmadan önce varsa- feda etmek değildir, ona yaklaşma seçeneklerini çoğaltmaya yarar. Ancak niyet edilen ile ürün arasında bir özdeşlik olmadığı gibi aralarındaki mesafenin de gözardı edilemeyecek kadar değerli olduğunu belirtmekte fayda var.


Öte yandan, uzun zamandır imge yağmuru altındayız ve içinde bulunduğumuz konumda başvurduğumuz imgeler büyük ihtimalle kendinden önceki imgelerin de ürünüdür. Bu döngüselliğin ne zaman başladığını bilemeyiz ancak nesnelerin ve sözcüklerin işlevleri dışında da göstergesel anlamlar taşımaya başladığından beri durumun bu yönde olduğunu söylemenin bir sakıncasını görmüyorum. Okumanın veya bakışın kışkırtılıp tatmin edilmesinin sonucu olarak etrafımızdaki kendiliğinden anlam yüklü nesnelere benzer imgeler çoğalır. Ancak gösterdiği şeyin yerine geçen imge tek başına olumsuz bir sonuç değildir. Metinsel olmayan bir gerçeği bilip bilemeyeceğimizden emin olamayız. Karmaşık bir uzlaşı birikimi olan dil, içinde üretilen eserleri ya kanona girmek ya da ona muhalif olmak durumunda bırakır. 


Bir düşüncenin veya tasarının ifşa edilmeden önce bir aralıkta dilden veya genel olarak ifade araçlarından bağımsız olarak var olduğunu varsaysak bile bu ortaya çıkarma güdüsü için öznenin kendi sesine uygun kodları bulabileceğinden sık sık şüphelenmek gerekmez mi? Peki ya yazının ona yüklediğimiz fiziksel gerçekliği kaydetme ve ifşa görevini mümkün en dolaysız şekilde yürüttüğünden? İçine doğduğumuz kültürün herhangi bir bağlayıcı, belirleyici tarafı olmadığını, salt hizmetimizdeki ideal bir olanaklar bütünü olduğunu düşünmek naiflik olurdu. Yalnızca etrafımızda olmayan, bizi de etrafımızla içeren bu ortamın ideal değilse de henüz keşfedilmemiş olanaklar barındırdığına inanmanın daha cazip olup olmadığını sorgulamak istiyorum. Gerçek bir bütün olmadığı için, her şeyi açıklayan tek bir cevap, tek bir felsefe olmadığı için değil ama varsa da bunu bilemediğimiz için erişebileceğimiz tek şey parçalardır. Bu parçaların, bir açıdan anlamların hangi sanat biçimlerinden geçtiğini denemeden bilemeyiz. Aynı şekilde sanat türlerini saf birimler olduğunu düşünmek de bazı olanaklara erişmemize engel olur. Saf olsun, katışık olsun, türler arasında bir hiyerarşi, olası anlamların çeşitliliğini daraltır. Resimle yazının sanat türleri olarak birbirleriyle girdiği tek ilişkinin sözel şekilde süregitmesini beklemek bu yüzden yanlış olurdu. Bu yüzden sessiz sinema artık hem var hem yok. Sözcük ve onun resmi arasındaki ilişkilerle ilgili hislerimiz de ayrı ayrı bu sanat türleri kadar eski olabilir. Bu ikisi arasındaki alanda, tesadüfi anlar dışında doğrudan veya dolaylı ilişkiler kurarak yeni eserler üretmenin marjinal kazalara bırakılamayacak kadar verimli olduğunu düşünüyorum. Elbette tek neden bu değil. Bizi bu kaçışa iten başka nedenler de var: dilin durumu. Kimse bir başkasıyla aynı gemide olmak istemiyorsa ve dil zaten gemilerin, üzerinde yüzdüğü okyanussa suyun aşağısı yukarısı yoktur. Böyle bir durumda balta girmemiş sularda yeni keşifler yapmayı kim istemez. 


Biçimlendirme geleneklerinden gidersek resim değil de fotoğrafın sanatın gelişmesine kendisinden önceki diğer gelişmelerden daha çok öncülük etmesi (Siegfried Kracauer, Film Teorisi) burada önemli olabilir. Fotoğrafın fiziki bir gerçekliği yakalamaya daha müsait olduğu, sanatçının herhangi bir müdahalesinden bağımsız olduğu düşünüldü ama bu şekilde yani fotoğrafın bir sanat değil, gerçeğin yeniden üretilmesi olduğunu düşünenler de yanıldı. Fotoğrafın sanat olduğunu ve deneysel fotoğraf sanatçısının da yalnızca buldukları arasında seçim yapmadığını, durumlar yarattığını hatırlatmak yerinde olur. Deney bir şeyi yalıtarak yapılır. Bu açıdan bakacaksak görsel şiirde yalıttığımızın alfabe olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan da disiplinlerarası olmayan bir şey kalmaması hatta belki de disiplinlerarası olmayan hiçbir şey olmaması da diğer bir sağlama yöntemidir.


Görsel şiir kişi ve zaman çekimlerinden bağımsızdır. Kimin hikayesini okduğumuzu, hikayenin geçmişte mi gelecekte mi geçtiğini bilemeyiz. Bu anlatım şekli bazı tekil şansları keşfetmeye olanak tanır. Bunun için yerleşik işleyişe ihanet etmeye değer. Yorumsuz parçalar arasındaki yeni ilişkiler bana başta arzuladığımdan daha azını ya da çoğunu verebilir. Dil en çok da benden bağımsızdır. Öbür yandan da yine kişiselleştirmeye çalıştığım düzenleme, içeriği üretir. Yazarken aldığım pozisyonların bir önemi yoktur. Akış içinde elimin veya gözümün değdiği her şeyi bunların gerçekleşme ve ifşa şekillerine hürmetle anlatmak isterim. Bu şekilde o biricik ilk tasarımım için gereken her aygıtı kullanabilme faydacılığıma zemin hazırlamıyorum, aynı her yeni alışkanlık edinme çabamızda bize söylendiği gibi, bunun yeni bir düşünme şekli olduğunu söylemeye çalışıyorum. Elbette buradaki tam olarak yeni bir düşünme şekli değildir, sadece dilin yapısal ve görsel özelliklerini de hesaba katmaktır. Herkesin çok iyi bildiği dilin kendi içindeki göndergesilliğini sahneye çıkartmaktır. Yeni bir ikilik çıkarmak olmasın ama sanat eserinin iskeletini görmek veya görünmesine meydan açmak o kadar da bohem bir tutum değildir. Sadece düşüncenin imgesi yerine imgenin düşüncesinin, her türlü kuralı içinde düşündüğümüz sanatın olanaklarını biraz daha genişletebileceğini söyleyebiliriz. 


Burada bile bir sözel ile görsel ayrımından bahsetmek aslında çok zor. Hem yazılı olan her şey görseldir hem de görsel şiir de yazılır. Burada en olmayacak fiil seçimi ise yapmaktır. Tercihte bulunacaksam çıktıya bu kadar odaklanmış bir fiil yerine süreci işaret eden etmek fiilini tercih ederim. Dilin fiziksel gerçekliğinin yalnızca en küçük, en dar bile olsa bir kesitinin resmi ancak şiirdir çünkü yazının kendisiyle dönüşmemiş bir dil artık yoktur, hiç olmamış bile olabilir. Şiir, burada söz konusu olan görsel şiir, belgelemekten daha çok bir komposizyona yakındır. İlişkiye girdiği diğer sanat türlerinden getirdiği yeni sorunlarla başa çıkması gerekmesi de zaafiyeti değildir. Işık ve bakış sorunlarından bahsediyorum. Görsel şiirde gösterilmeyene varolma hakkı tanınır. Dahası başka bir açıdan da okura, gösterilene bakmama, gösterileni okumama hakkı tanınır.  


Kendini ister içeriden ister dışarıdan dayatsın, hakikati neyin daha gerçekçi anlatabileceğini kim bilebilir? İçinde yaşarken anlamı değişen sözcük veya ifadelerin bozunuma uğraması veya uğratılması burada salt amaç veya kazanç değil, sürecin kendisidir. Her türlü yazmada dil durmadan öğelerine ayrılıp yeni bağlarla yeniden bağlanır. Sıınırı nereden çizdiğimize bağlı. Sözcükler ve harflerde bırakabilir ya da doğal olsun olmasın başka nesneleri bir yazma tekniğiyle bu etkileşime katabilirsiniz. Yeniden keşfetmek istediğimiz bir anlamı dilin öğelerini çıkarsız ve kendinden anlamlı yazma şemalarıyla yeniden biçimlendirmek bu sırada bulunduğumuz noktanın aktarılmasına yardımcı olabilir. Böylece yazı coğrafi yüzeyde dağılır. Ayrık otları örgütlenmez, vakurdurlar. Görsel şiir de. 


Görsel şiirde işleyişin tersine vs olduğunu söylemeyeceğim çünkü yazınsallaştırmak istediğimiz henüz biçimsiz olan bir tasarıyı yazmadan önce tam tamına biliyor olmak püripak bir yazınsallıkla bağdaşmaz. Alan Prohm “tersine-yazınsallaştırma” der hatta. Buradakinin yüzeysel bir tersinelik olmadığını belirterek yazmanın sürekli çağırdığı sınırlamaların bizi aşırı kodlanmış sözcükler ve yöntemlerle baş başa bıraktığını düşünüyorum. Aşırı kodlanmış derken kastettiğim ise örneğin sözcüklerin ve icraat şeklimin taşıdığı yüklerin (buna zenginlik de denebilir) önceden niyetlenilmeyen noktalara varmama neden olabileceğinden bahsediyorum. Harflerin ve yöntemlerin bu servetine ihtiyacım var. Görsel şiirde şeyler gibi davranan sözcükler veya harfler tek seferlik ve anlık bir anlam ortaya çıkarır. Anın içinde dilin ham haliyle nasıl bir kompozisyon oluşturduğunu okur yazarız. Bu kompozisyon kendinden başka bir şey olmamaya daha yakındır.


Burada Şarkdemir ve Işın’ın sık sık bahsettiği kazanın görsel şiire özgü olmadığını söylemek istiyorum. Her şairin böyle yepyeni bir kaza için çok ya da az cesurca bir tavırla tuzaklar kurduğunu düşünüyorum. Kaza görsel şiirin zorunlu bir parçası değildir. Teknoloji yazının kendisinden karmaşık araçlara geçtiğinde kazalar çok boyutlu bir fiziksellikle görünmeye başlar. Herkesin Ctrl+Z kullanma hakkı saklıdır. Makineyle imgelemin karşılaşmadığı bir üretim şekli yoktur. Kazalar ilgi çekicidir sadece. Herkesin içinden kazaları izlemek gelir ve durup onlara daha yakından bakmak isteriz. Ayrıca kaza iletinin öbür tarafında da okumaları birbirinden ayrı kılabilir. Kazara okumalar ya da göz kazaları okuma yazma deneyimlerimize dahildir. 


Görsel şiir okuma ve yazma üzerine eleştiridir. Sesli olarak okunamaması şiiri daha sessiz kılar. Takası daha imkansız kılar. Çünkü zaten takasın koşullarını sanat değil, toplumsal ortaklıklar belirler. Estetik algılama okumayı, dinlemeyi, bakmayı vs kapsar. Bir eserin asılsız veya algılanamaz olduğunu söylemeden önce eserin alıcısına belli duyu talimatları vermesi gerekir. Aynı anda dinleyip seyretme filme özelse görsel şiirinki okuma ve bakmadır ama ne okuduğumuzu bilmenin keşfedilmiş bir yolu hala yoktur. Öznel hülyalara dalmamıza neden olan eserin türünün de bununla bir ilgisi yoktur. 


Her gün okuduğumuz logoların üzerimizdeki etkisiyle dizeli şiirlerde sık sık gördüğümüz kelimelerin etkisi arasında bir benzerlik yok mudur? Alışkanlık, bezginlik, önyargı vs yüzünden birçok metni atlayarak okuruz. Çok basit haliyle kelimelerin içinin boşalması (ya da fazla yüklü olması) birinin, bir kurumun kabahati değildir. Ancak görsel şiir yaşananları bypass ederek temiz bir ilk kaynağa dönmeye çalışmaz. Yazı ve dilin birbiriyle kadim ilişkisinin tarihin bu noktasındaki haliyle o şiirin biyolojik yazarının düşünme şeklini etkilemesinin hatta belirlemesinin kaçınılmaz olduğunu söylüyorum sadece. Görsel şiir farklı bir imkan sunar. Doğrusal yazılmadığı gibi o şekilde de okunmaz çünkü. Dilsel öğelerin birbiriyle hiyerarşik olmayan değil ama yeni hiyerarşik ilişkileri yazarla okurun ilişkisindeki hiyerarşiyi yeniler, umudumuz hafifletmesi yönündedir.


Nasıl yaptığımı bilirim ama ikinci kez aynı sonucu elde edemeyebilirim. Taklit etmek istediğimle işaret ettiğim arasındaki boşluk bana yeni bir anlam verir. Ortaya çıkan şeyi tanıyarak okumayız, onu düşünürüz. Yeniden karşılaşmak yerine rastlayacağımız bir şeylerin olduğunu ve bunların da dille candan ilişkimizi düşündüğümüzde bizde ne kadar karşılıksız o kadar değerli okumalara yol açabileceğini düşünmek heyecan vericidir. İyi bir şiirdeki işleyişlerden biri de bu değil midir? Ve bunun güvenilir, somut bir tarafı da yoktur. Görsel şiir bir peyzajdır ve peyzaj politiktir. Düşüncenin kendisi ister başta ister sonda nihayetinde bir düzenlemedir. Görsel şiir bir haritadır. Hem içinde doğmaya devam ettiğimiz dille aramızdaki mesafeyi gösterir hem de dilsel öğelerle bir düşünceyi haritalaştırır. Görsel şiir otobiyografiktir. Yazarın, içinde bulunduğu birçok anın toplamı olan şimdi-buradalığını, tercihlerini okuruz. Bazı şeyleri yalnızca gösterebilirsiniz çünkü bazen sadece gösterilince anlıyoruz. 


Dizeli şiir için geçerli her edep yahu görsel şiir için de geçerlidir. Görsel şiir yazanlar, görsel şair tuhaf bir ifadedir, şiirleri karşılığında para kazanmaz örneğin. Ya da daha çok kazanmaz. Aşırı olumlama görsel şiirde de hoş değildir. Portatif görünümü görsel şiire hafiflik olarak döner. Ancak bir kesitten, bir çeşit fotoğraftan bahsediyoruz. Görsel şiir görece ölümsüzleşen bir yazı anıdır,  şairin sayfa karşısındaki yapıp etmelerinin bir anına karşılık gelir. Sonsuzu vadetmez, mecra halen iletiyi eninde sonunda sınırlar. Görsel şiir düşündüğümüz şeyin ve onu nasıl düşündüğümüzün yazıya dökülmesi bazen fırlatılmasıdır. Akışkan dilin bir anını belgelemeyi, yazmaya dair bütün teknikleri görünür kılarak yeni bir iletiyi mümkün kılar. Erişebildiğimiz bu imkanlardan vazgeçecek kadar zengin değiliz. İnsanlık tarihi boyunca insandan daha çok yatırım yapılmış dilin kişilerden daha zengin olduğunu söyleyebiliriz bir açıdan. Bu heyuladan koparılmış anların benim herhangi bir estetik ihtiyacıma karşılık gelmesi güzel bir tesadüf olur belki de daha fazlasını bulabilirim.